Aday Öğretmenlikten Adaylığa Geçiş Sınavı
MEB ve diğer bakanlık ve kamu kurumlarında öğretmen unvanlı kadrolara atanlar hem aday öğretmen hem de aday memur konumundadırlar. Ancak, uygulamada aday öğretmenlik kavramı oldukça geri plandadır. Buna bağlı olarak, aday memurluk süreci bittiğinde aday öğretmenlik sürecinin de sona erdiği kanaati yaygındır. Aday öğretmenlikten öğretmenliğe geçişte sınav uygulaması, öğretmenliğin kamu personeli sisteminin geneli dışında bir yerde konuşlanması sonucunu doğuracaktır. Kaldı ki, öğretmenlik dışındaki unvanlar bakımından, örneğin, mühendis, memur, uzman veya benzeri lisans mezuniyeti ile elde edilen unvanlar bakımından aday mühendis, aday avukat ya da aday uzman kullanılmazken öğretmenler bakımından aday öğretmenlik unvanının kullanılması mevzuattan çok uygulama esaslı bir sonuçtur.
Aday öğretmenlikten öğretmenliğe geçişte sınav uygulaması, kamu personeli sistemi ve memur kavramı içerisinde yer alan “öğretmen” unvanının sistemin dışında ve memur kavramından başka bir zeminde tanımlanması/algılanması zorunluluğunu üretebilecektir.
Aday öğretmenlikten öğretmenliğe geçişte uygulanacak sınava katılmak için, adaylık sürecinde disiplin cezası almamak ve performans değerlendirmesinde başarılı olmak şeklinde iki ön şartın varlığı, sınav öncesinde de bir eleme süreci işletilmesi algısını üretmektedir. Böylesi bir durum, aday öğretmenlerin yoğun bir idari baskı altına alınması sonucunun yanında pamuk ipliğine bağlı bir iş güvencesi algısını da getirecektir. Performans değerlendirmesi süreci ise, büyük oranda belirsiz bir idari kurgu olarak madde kapsamında yer almıştır.
Sınava girmeye hak kazanamayanlar ile sınavda iki defa başarısız olanların memuriyetle ilişiğinin kesilmesi işlemi, 652 sayılı KHK’nın 40. maddesi kapsamında denetçi ve uzman yardımcısı olarak ataması yapılanların belirtilen süre içerisinde uzman ve denetçi unvanlı kadrolara atanamaması durumunda, durumlarına uygun memur kadrolarına atanmasına ilişkin hüküm karşısında oldukça ağır bir idari yaptırım olarak gözükmektedir.
Aday öğretmenlikten öğretmenliğe geçiş sınavının yazılı mı sözlü mü yoksa her iki türde uygulanmak suretiyle mi uygulanacağı da belirsizdir. Söz konusu sınavın konu kapsamının madde içeriğinde belirtilmemiş olması, sınav komisyonunda diğer kamu kurumlarının temsilcileri ile öğretim üyelerinin yer almasına ilişkin gereklilik de ortaya konabilmiş değildir.
Asil öğretmenlik unvanına sahip olanlar açısından dahi performans değerlendirme kriterleri belirlenmemişken, aday öğretmenler açısından bu neviden bir kriterin belirlenmesi ve devlet memuru statüsünde öğretmen unvanıyla görev yapması için ön koşul olarak ortaya konması, aday öğretmenler için öngörülen performans beklentisinin öğretmenler için öngörülmemiş olması gibi bir çelişkiyi de içermektedir. Adaylık döneminde alınan en ufak disiplin cezasının memuriyetle ilişiğin kesilmesi sonucunu doğurması, hem aday öğretmenler açısından diğer aday memurlar bağlamında bir adaletsizliği hem de MEB açısından bu işlemlere dayalı olası büyük bir dava yükünün oluşmasını beraberinde getirecektir.
Aday öğretmenlikten öğretmenliğe geçişe ilişkin kamu personeli sistemi yönüyle tartışma çıkaracak bir sınav uygulaması yerine, aday memurluk süreci içerisindeki eğitim programları ve bu programlara dayalı olarak gerçekleştirilen sınavlar çerçevesinde öğretmene yönelik özel bir düzenleme yapılmasının öngörülmesi daha uygun olacaktır. Bu anlamda, özellikle alan bilgisi ve pedagojik formasyon gibi doğrudan öğretmenlikle ilgili konuların adaylık eğitim sürecinde ve bu sürecin içindeki sınavlarda ön plana çıkarılmasına dönük yasa destekli bir yönetsel düzenleme daha uygun olacaktır.
Hâlihazırda öğretmenlerin hem meslek öncesi hem de görev sırası bağlamında oldukça fazla sayıda (görevde yükselme, unvan değişikliği, eğitim kurumu yöneticiliği vb.) sınavla karşı karşıya olması karşısında, yeni bir sınav türünün öngörülmesiyle birlikte öğrencilerini hem hayata hem de sınavlara hazırlama hizmetlerini yürütmesi gereken öğretmenler kendi kariyerlerine yönelik sınavlara hazırlanmak şeklinde bir eğilime zorlanacaktır.
Öğretmen Kariyer Basamakları
Tasarıyla birlikte, öğretmenlik mesleğinin kariyer basamaklarına ayrılması uygulamasından vazgeçildiği yönünde bir kanaat haklı olarak oluşmaktadır. Öğretmenler arasında kariyer basamakları uygulamasının yeniden hayata geçirilmesi ve bu kapsamda Anayasa Mahkemesi’nin kararları doğrultusunda düzenleme yapılması beklentisi varken, aksi yönde bir durum oluşturulması ve 1739 sayılı Kanun’un 43. maddesinin kariyer basamaklarına ilişkin iki fıkrasının yürürlükten kaldırılması, lisansüstü ve doktora eğitimlerini tamamlamış olmakla, uzman öğretmen ve başöğretmen olma beklentisi taşıyan öğretmenlerimizi hayal kırıklığına uğratmıştır. Yine Bakanlığın öğretmen politikalarında, bir taraftan yüksek lisans ve doktoralı öğretmenlik vurgusu yer alırken, diğer taraftan kariyer basamakları uygulamasından vazgeçilmek istenmesi çelişki teşkil etmektedir.
Bu hükümler çerçevesinde, lisansüstü eğitimini tamamlamış olanların uzman öğretmenliğe, doktora eğitimini tamamlamış olanların ise başöğretmenliğe atanması uygulaması kaldırılmaktadır. Bütün bunlara bağlı olarak, kariyer basamaklarına ilişkin üst kariyer odaklı düzenleme yerine alt kariyer basamaklarına ilişkin sıkı kayıtlar içeren bir düzenleme tercih edilmektedir.
Uzman öğretmenlik ve başöğretmenlik unvanlarını mahkeme kararıyla elde eden ancak temyiz sürecinde kararlar aleyhlerine kesinleşen öğretmenlerden, unvanlarının iptal tarihinden önce yapılan ödemelerin geri alınmaması; iyi niyetli ve öğretmen camiasında bu konuya mahsus oluşan gerginliği azaltacak bir düzenleme olmasına rağmen, maddenin kapsamanın tarih ve içerik boyutuyla netleştirilmemesi ve söz konusu tutarlarla ilgili olarak kendilerinden kısmen veya tamamen tahsilat yapılan öğretmenlere ödedikleri tutarların iade edilip edilmeyeceği hususuna ilişkin bir hüküm bulunmaması nedeniyle, maddenin bu durumlar gözetilerek, yeniden düzenlenmesi yerinde olacaktır.
Rehberlik ve Denetim Başkanlığı’nın Hizmet Birimi Olarak “Rehberlik ve Denetim Hizmetleri Genel Müdürlüğü”ne Dönüştürülmesi ve Denetim Sisteminin Birleştirilmesi
Hâlihazırda Bakanlık merkez teşkilatları bünyesindeki rehberlik ve denetim hizmetlerini yürütmekle yetkili/sorumlu birimler, doğrudan Bakana bağlı olacak şekilde Kurul Başkanlığı/Başkanlık şeklinde düzenlenmiştir. Bu bağlamda, Rehberlik ve Denetim Başkanlığı’nın Genel Müdürlüğe dönüştürülmesi, kamu kurumlarının bu alanla ilgili yapılanması açısından ilk örnek olacaktır.
Bununla birlikte il eğitim denetmenleri ile bakanlık denetçilerinin, bakanlık denetmenliği çatısı altında birleşip birleşmeyeceği hususu ile bu birleşmenin hâlihazırdaki il eğitim denetmenleri açısından nasıl bir değişiklik oluşturacağı hususu netleştirilmelidir. Böyle bir birleştirme olması durumunda illerde görev alacak denetmenlerin il milli eğitim müdürleri ve illerdeki yöneticilerle ilişkileri, icraî işlem yapma sınırlaması öngörmeyecek şekilde belirlenmeli ve illerde görevli denetmenlerin il milli eğitim müdürlerine bağlı olarak faaliyet göstermesine yönelik bir yapısal kurgu oluşturulmalıdır. Diğer taraftan, üniversiteden yeni mezun olanlar il eğitim denetmen yardımcılığı sınavına katılabilirken, öğretmenler açısından asgari sekiz yıllık bir hizmet süresinin öngörülmesi (sadece KPSS’ye katılmadıkları için) adil bir çerçeve olarak gözükmemekte, eşitlik ilkesine aykırılık teşkil etmektedir. Teftiş sistemi birleştirilirken, bütün boyutlarıyla değerlendirilmeli ve ilerde hukuki sonuçları olmayacak şekilde birleşme gerçekleştirilmelidir.
Ölçme, Değerlendirme ve Sınav Hizmetleri Genel Müdürlüğü İhdas Edilmesi
MEB bünyesinde hâlihazırda sınav hizmetlerine yönelik bir grup başkanlığı bulunmaktadır. Grup Başkanlığı’nın Genel Müdürlük olarak yeniden yapılandırılması, sınavların zaman içerisinde kaldırılacağına yönelik irade beyanlarıyla oluşturacağı çelişki de dikkate alınarak, sınav hizmetlerinin Genel Müdürlük/Grup Başkanlığı yerine bağımsız bir daire başkanlığı tarafından yürütülmesi yerinde olacaktır.
Sınav Görev Ücretleri İle Sınav Ücretleri
Bu yeni birimin, ücret alınmasını gerektiren bir kamu hizmetini (merkezi sınavlar) sunacak olması durumu da dikkate alınarak, bu birime bağlı bir döner sermaye işletmesi oluşturulması ve bunun sermayesinin de madde içeriğinde belirtilmesi uygun olacaktır. Diğer taraftan, sınav hizmetlerinin bütün aşamalarına ilişkin olarak (soru hazırlanması, soru kitapçıklarının basımı, dağıtımı ve sınav hizmetlerine ilişkin ulaşım ve güvenlik hizmetleri vb.) gerektiğinde hizmet satın almasını içeren bir yetkinin de maddenin bentleri arasında yer alması uygun olacaktır. Söz konusu sınavlarda görev alacak MEB personeline ödenecek görev ücretlerinin, 18/01/2012 tarihli ve 2012/2723 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe konulan Sınav Ücretlerine İlişkin Usul ve Esaslar dikkate alınarak belirlenmesi, mezkûr kararda öngörülen miktarlardan düşük olmaması gerekmektedir.
Talim ve Terbiye Kurulu’nun Bakanlığın Bilimsel Danışma ve İnceleme Organı Olarak Düzenlenmesi, Kurulun Eğitim Politikaları Konusundaki Yetkilerinin İlgili Birimlere Devri
Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı’nın bilimsel ve danışma inceleme organı olarak devrine ilişkin düzenleme esasen Milli Eğitime ilişkin paydaşlık hassasiyeti bulunanların büyük çoğunluğunun görüşüdür. Bununla birlikte, eğitim sisteminin farklı kademelerden oluşan bir bütünlük olduğu gerçeği de dikkate alınarak, mevcut durumda Kurula ait olan yetkilerin ilgili öğretim dairelerine devrinin bu bütünlük açısından risk oluşturacağı gerçeği de göz ardı edilmemelidir. Bu nedenle, Kurulun icraî ve istişarî nitelikte iki ana daireden oluşturulması, eğitim politikaları, eğitim programları, müfredat, ders kitapları gibi icraî nitelikte sonuçlar doğuran hususlarla ilgili kararların icraî dairede verilmesi ve bu dairenin üyelerinin ağırlıkla öğretim dairelerinin (ilgili genel müdürlükler ve bağımsız grup başkanlıklarının) en üst amirlerinin de yer alacağı şekilde belirlenmesi ve Kurula müsteşar ya da görevlendireceği müsteşar yardımcısının başkanlık yapması yöntemi tercih edilebilir. Kurulun istişarî nitelikte diğer dairesinin ise Bakanlık bürokratları, diğer bakanlıklardan temsilciler, yetkili sendika ve diğer STK temsilcileri, üniversite öğretim üyeleri ve öğretmenler başta olmak üzere, eğitim alanıyla ilgili çalışma yürütenlerden olmak üzere Bakan tarafından belirli süreli olmak üzere görevlendirileceklerden oluşturulması daha uygun olacaktır.
Yurt Dışı Kadrolara Atanma
Yurt dışı teşkilatı kadrolarına atanabilmek için en az bir yıl süreli çalışma şartının yanında adaylığın kaldırılması şartının da eklenmesi uygun olacaktır.
Özür Gruplarına Bağlı Yer Değiştirmeler
Özre bağlı yer değiştirme kapsamında değerlendirilecek özürlerle ilgili olarak “bakanlıkça belirlenen” ibaresi, kanunla sağlanan hakkın belirsizliği sonucunu doğurmaktadır. Bu nedenle, madde içerisinde en azından özür gruplarının bir bölümünün tahdidi nitelikte olmayacak şekilde sayılması uygun olacaktır. Buna ilişkin düzenleme mevcut haliyle yer değiştirme hakkı sağlayacak özür gruplarının her seferinde farklı belirlenmesi gibi hukuki güven ilkesiyle çelişecek bir duruma neden olabilir. Mevcut özür gruplarının kapsamı yanında özre bağlı yer değiştirme işlemlerine ilişkin dönemsel sınırlamanın kaldırılmasına ilişkin bir hükme yer verilmesi uygun olacaktır. Bu kapsamda, sağlık özrü ile özel hayatı etkileyen sebeplere ilişkin yer değişikliği işlemlerinin yarıyıl ve yaz tatili ile sınırlı olmaksızın gerçekleştirilmesine ilişkin bir hükme yer verilmesi uygun olacaktır. Bunların yanında, MEB’in nitelikli öğretmen konusundaki hassasiyeti üzerinden, en azından il içi düzeyinde de olsa, öğrenim özrüne dayalı yer değiştirme hakkına ilişkin bir düzenleme yapması, doktora öğrenimi açısından ise iller arası yer değiştirme imkânı vermesi ve bu kapsamda yıl içerisinde yer değiştirme hakkı verilecek personel sayısına yönelik oransal bir tespitin ortaya konması yerinde olacaktır.
Okul ve Kurum Müdürlerinin Görevlendirilmeleri
Okul ve kurum müdürlerinin, il milli eğitim müdürünün teklifi üzerine, müdür başyardımcısı ve yardımcıların ise okul veya kurum müdürünün inhası ve il milli eğitim müdürünün teklifi ile vali tarafından dört yıllığına görevlendirilmesini öngören kısım kanun tasarısından çıkarılmalıdır.
Mevcut eğitim kurumu yönetici atama ve yer değiştirme süreci, uzun süredir devam eden müzakereler ve yargı kararları çerçevesinde şekillenmiş olup, atama ve yer değiştirme sistemi mevcut haliyle oturmuş durumdadır. Eksiklikleri olsa da, mümkün olan en yüksek seviyede objektif, adil ve eşitlikçi bir sistemdir. Kazanılmış hak kayıplarına neden olacak bu türden bir düzenlemeye ihtiyaç olmadığı gibi, uygulamada çok sayıda sıkıntıya ve dava sürecine neden olması da muhtemeldir. Bu durum, eğitim kurumlarının yönetiminin işlemez hale dönüşmesine sebebiyet verecektir.
Şu anda var olan yazılı ve sözlü sınavda başarılı olmaya dayalı atama sürecinin yerine, objektifliği, denetlenebilirliği ve ölçülebilirliği son derece kuşkulu, idareye ucu açık bir takdir hakkı bırakan atama sürecinin getirilmek istenmesi, eğitim kurumlarında tecrübe ve bilgi eksikliğinden kaynaklı yönetim zafiyetinin yanında, kurum içi huzur ve düzenin bozulması gibi bir riski de beraberinde taşımaktadır.
Proje Okulları
Proje okulları kavramının hangi tür ve kademedeki eğitim kurumları için kullanılabileceği, proje okul kavramının süreli mi süresiz mi olacağı gibi hususlar netleştirilmelidir. Bununla birlikte, Fen Lisesi, Sosyal Bilimler Lisesi, Spor Lisesi ve Güzel Sanatlar Lisesi gibi eğitim kurumlarına sınavla öğretmen alınırken, doğrudan Bakan tarafından atanmak gibi özel bir eğitim kurumu olduğu algısı yüksek olacak olan proje okullarına/kurumlarına sınavsız öğretmen ataması ya da kriterleri netleştirilmemiş bir içerikle öğretmen ataması öğretmenler arasında tepkiye neden olabilecektir. Bu anlamda, söz konusu eğitim kurumlarına atanacak yönetici ve öğretmenlerin, eğitim kurumlarında verilecek eğitimin niteliği ile bu kurumlara öğrenci alınması usulüne göre belirlenecek kriterler üzerinden bir atama ve yer değiştirme düzenlemesi yapılması daha uygun olacaktır.
Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışanların Geçici Olarak Bakanlıkta İstihdam Edilmelerinin Düzenlenmesi
Buna ilişkin tasarı hükümleri, gerek hukuki güvenlik gerekse tesis edilecek işlemler yönüyle belirsizlikler içermekte olup konuyla ilgili olarak yönetmelik şeklinde yönetsel düzenleme yapılması öngörülmediğinden, doğrudan icraî nitelikte kanun hükmü hüviyeti kazanmaktadır. Oysa söz konusu kurumların niteliği, proje okulu belirlemenin kıstasları ve bu kurumlara atanacak öğretmen ve yöneticilerin niteliği gibi hususlar esasen maddenin özünü oluşturmakta olup bunlarla ilgili herhangi bir ayrıntı hükmüne yer verilmemesi düzenlemenin eleştiri ve dava konusu yapılmasına neden olabilecektir.
Kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanların ihtiyaç halinde Bakanlıkta istihdam edilmesi ibaresi ile kast edilenin, kadroyla ilişkilendirilme şeklinde mi yoksa geçici görevlendirme şeklinde mi olacağı hususu da netleştirilmelidir. Ayrıca, bu görevlendirmelerin merkez, taşra ve yurt dışı teşkilatı bağlamlı ilkelerinin ve bu kapsamda diğer kurumlardan talep edilecek personel sayısına ilişkin oransal bir tespitin de hüküm içerisinde yer alması uygun olacaktır. Geçici görevlendirmenin süresine ilişkin alt ve üst sınırın bulunması ve hangi görevler için bu türden görevlendirme yapılabileceği, görevlendirmenin merkez, taşra ve yurt dışı birimlerinin tamamı için söz konusu olup olamayacağı hususları da netleştirilmelidir.
1416 Sayılı Kanun Kapsamında Lisansüstü Eğitim Amacıyla Yurt Dışına Gönderilecek Öğrencilerin Seçiminde ALES Yanında Yazılı ve/veya Sözlü Sınav da Yapılması
Bu türden bir değerlendirme sürecinin oluşturulması, yurt dışına gönderilecek lisansüstü öğrencilerinin belirlenmesinde sürece özel bir önem verilmesini ve daha sağlıklı kararlar alınmasını sağlayacaktır. Ancak, bu yazılı ve sözlü sınavın MEB tarafından yapılması, lisansüstü öğretim sürecine ilişkin kurumu bulunmayan MEB açısından sıkıntı oluşturacağı gibi, yargısal süreçlere de konu edilebilecektir. Bu nedenle, buna dair sınavın ÖSYM/YÖK gibi kurumların da desteği alınmak ve bu kurumlar sürece dahil edilmek suretiyle gerçekleştirilmesi daha uygun olacaktır. Sözlü sınavın, gönderileceklerin tespitine ilişkin sürece dahil edilmesi, yargısal denetim odaklı başvurulara bağlı olarak yurt dışına gönderilecek öğrencilere ilişkin kararların yürütmesinin durdurulması riskini de oluşturacağı göz ardı edilmemelidir.
1416 Sayılı Kanun Kapsamında Yurt Dışına Gönderilip Doktora Eğitimini Tamamlayanların Mecburi Hizmet Sürecinde Bakanlık Bünyesinde Eğitim Uzmanı Kadrolarına Atanması
Bu düzenleme, kamu görevlisi olmadan önceki sürelerin tamamının kamu hizmetinden sayılması şeklinde önemli bir hakkın tesis edilmesini öngörmekte ve mevcut durumda bu konumda bulunanların da bu kapsamdan yararlanması geçmişe etkili bir sonuç doğurmaktadır. Yurt içindeki eğitim kurumlarında benzeri eğitimleri görenler için sadece ilave derece verilmesi sonucunu doğuran bu kurgu, ülke içindeki üniversitelerde lisansüstü öğrenim görme talebi açısından da sıkıntı oluşturabilecektir. Ayrıca, kendi çabalarıyla yurt dışındaki üniversitelerde doktora öğrenimi yapıp tamamlayanlar açısından kamu maliyesine yük oluşturmamaları durumuna rağmen ilave bir eşitsizlik kurgusu oluşabilecektir.
Dershanelerin Kapatılması ve Dershane Öğretmenlerinin MEB Kadrolarına Geçirilmesi
Tasarıyla, dershane ve öğrenci etüt merkezlerindeki öğretmenlerden sigorta primi ödenmiş, çalışma süresi 6 yıl ve daha üzeri olanların 657 sayılı Kanun’un 48. maddesinde öngörülen genel şartlar ile öğretmen kadrosuna atanabilmek için aranan özel şartları taşımaları halinde başvuruları üzerine KPSS’ye girme şartı aranmaksızın Bakanlıkça yapılacak sözlü sınav sonucuna göre MEB bünyesindeki öğretmen kadrolarına atanmaları öngörülmektedir.
Atama bekleyen üç yüz bine yakın öğretmenin olduğu bir ortamda KPSS ve alan sınavı şartı aranmaksızın Bakanlığa ayrılmış öğretmen kadrolarına dershane ve etüt merkezi öğretmenlerinin atanması, atama bekleyen öğretmenlerin haklarının ihlalini teşkil edecektir. Bu itibarla, dershane ve etüt merkezi öğretmenlerinden Bakanlık kadrolarına atanacaklar yönünden 2014 yılı için ayrılan öğretmen kadrosu kontenjanına dokunmaksızın yeni kadro tahsisi yapılmalı, bu suretle atama bekleyen öğretmenlerimiz mağdur edilmemelidir.
Tasarıyla dershanelerin özel okula dönüşümü konusunda getirilen teşvikler önemli ve yerinde olmakla birlikte dershanelerin çoğunluğunun verilen teşvike rağmen özel okula dönüşme imkân ve potansiyeli olmadığı dikkate alınarak, dezavantajlı ailelerin çocukları için devlet tarafından finanse edilecek okul dışı eğitim destek programı veren kuruluşlar haline getirilmeleri, başarı sağlama ölçütleri ve şartları getirilmek koşuluyla bu kurumların işlevsel hâle getirilmesi mümkün olacaktır. Böyle bir uygulama, hem söz konusu kurumları büyük oranda rahatlatacak hem de velilerin bu yöndeki talepleri karşılanmış olacaktır.
Özel dershanelerin 1 Eylül 2015 tarihine kadar faaliyetlerine izin verilirken, dönüşüm noktasında 2017-2018 eğitim-öğretim yılının bitimine kadar süre verilmesi düşünülmüştür. Aradaki iki yıllık sürede söz konusu eğitim kurumlarının idari, mali ve hukuki sorumlulukları yanında işveren sıfatını sürdürüp sürdürmeyeceği, bu dönemde söz konusu kurumların vergi mükellefi sıfatını haiz bir biçimde varlıklarını devam ettirip ettirmeyeceği hususu net değildir.
Tüm Eğitim-Öğretim Hizmeti Sunumlarının Bakanlığın İzin ve Denetimine Tabi Kılınması
5580 sayılı Özel Eğitim Kurumları Kanunu’nda yapılmak istenen değişiklikle, “her ne ad altında olursa olsun tüm eğitim ve öğretim hizmeti sunan kişi, kurum ve kuruluşların Bakanlığın izin ve denetimine tabi kılınması” amaçlanmaktadır. Ancak söz konusu kanunda “eğitim ve öğretim hizmeti” tanımı yapılmaksızın ya da hangi tür faaliyetlerin eğitim-öğretim faaliyeti kapsamında değerlendirileceğine ilişkin tanım ve kriterler konulmaksızın genel ve soyut bir ibarenin kullanılması; yaz kursları, yaz kampları, sportif etkinlikler, dil-din-sanat öğrenimi faaliyetleri vb. pek çok kurum ve organizasyonun da izin ve denetim altına alınması gibi gereksiz prosedüre neden olabilecek ve gerek şimdi gerekse ileride telafisi imkânsız zararlara sebebiyet verebilecektir. Bu durum, bazı art niyetlilere fırsat oluşturulması gibi bir tehlike taşımaktadır. Bu bağlamda, bu ifadenin resmi ve özel eğitim-öğretim kurumları, Kur’an kursları, özel dersler, ev içi eğitim hizmetleri gibi hem tanımlanması hem de icraî olarak görev ihmali sonucu doğuracak bir genişlikte olması riski ortadan kaldırılmalıdır.